İkinci Dünya Savaşı sırasında, Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi bilinen adıyla Nazi Partisi Avrupa’da da ideolojisini yaydığı için, ideolojiden etkilenen birkaç ülke Nazi kontrolü altına girdi. Bu ülkelerden biri de Macaristan’dı. Hitler’in yıkıcı ve şiddet odaklı ideolojisine karşı başkalarının hayatlarını kurtarabilmek adına kendi hayatını riske eden sadece birkaç grup ve birey vardı. Raoul Wallenberg’de bunlardan biriydi. Gelin kendisinin nasıl bir Macar kahramanı haline geldiğinden bahsedelim.
Raoul Wallenberg İsveçli bir diplomat ve hümanistti. 1912’de İsveç, Lidingö’de doğdu. Macar-Yahudi Kálmán Lauer’in sahibi olduğu bir şirket olan Stockholm’deki Orta Avrupa Ticaret Şirketi’nde çalışmaktaydı. Bunun öncesinde ise Paris’te ve Michigan’da eğitim hayatına devam etmek istiyordu.
Wallenberg’in şirkette çalıştığı dönem savaşın patlak verdiği ve Macaristan’daki Alman etkisinin, ülkedeki Yahudilere karşı gittikçe sertleşen kısıtlamalara yol açtığı bir dönemdi. Wallenberg, Lauer’in şirketinde Macaristan ve Almanya’ya düzenli iş gezileri yaptı, Macarca konuşmayı ve Nazi bürokrasisi hakkında bilgi edinmeye çalıştı.
1944 yılının Mart ayı, Macaristan’ın Alman işgalinin başlangıcıydı. Nisan ve Mayıs aylarında Nazi ideolojisinin iyice etkisi altına giren ülkede kitlesel sürgünler başladı. O yıl bahar ve yaz boyunca, Naziler 400.000 Yahudi’yi ölüm kamplarına gönderecekti. Nazi ideolojisini benimsemiş olan Ferenc Szálasi önderliğindeki Demir Haç Partisi Ekim 1944’te Macaristan’da iktidara gelecek ve Macaristan Yahudilerine karşı olan acımasız zulmü hızlandıracaktı.
Macaristan’daki durum hakkında hazırlanan bir raporun yayınlanmasıyla birlikte, korkunç olayların haberi tüm dünyaya yayılmaya ve endişe yaratmaya başlamıştı. ABD Savaş Mülteci Kurulu, Macaristan’da zulüm görenlere yönelik bir kurtarma programı düzenlemeye çalıştı. Kálmán Lauer’un tavsiyesi üzerine yardım için Raoul Wallenberg’e başvuruldu ve Wallenberg bu teklifi kabul etti.
Yahudi diplomat George Mantello tarafındanWallenberg, İsveç’in Macaristan’daki elçiliğinin ilk sekreteri olarak Temmuz 1944’te görevine başladı. Mayıs 1941’de yapılan bir sayımda Macaristan’da 750.000’den fazla Yahudi varken göreve geldiği gün itibariyle 230.000 Yahudi kalmıştı. Sonraki altı ayda Wallenberg, on binlerce Yahudi’nin Nazi ve Demir Haç kuvvetlerinden kurtarılmasında çok önemli bir rol oynayacaktır.
Budapeşte’ye geldiğinde Wallenberg, şehirdeki Yahudilere koruma sertifikası vermeye başladı. Bu tür belgelerin sahipleri sınır dışı edilemez ve müzakere edildikten sonra böyle bir belgeye sahip olanlar artık Davut Yıldızı’nı giymek zorunda kalmayacaklardı. Wallenberg her zaman cesaretiyle adından söz ettiren bir kahramandı. Budapeşte’de Demir Haç Partisi’nin milislerinin saldırısı anında, birçok kişiyi Auschwitz’e doğru gitmekte olan trene bindirerek kaçmalarını sağlamıştı.
Wallenberg ayrıca hastaneler, kreşler ve bir çorba mutfağının yanı sıra Budapeşte’de 30’dan fazla bina kiralayarak insanlara temel hizmetlerin sunulmasını sağladı. Kiralanan bu binalar diplomatik olarak İsveç binaları olarak kabul edildi ve binlerce kişiye güvenli bir yer sağladı.
1944’ün sonunda, Sovyet güçleri Budapeşte’yi kuşatmıştı ve 1945’in başlarında Almanlar yenilgiyi kabul etmeyi reddettiklerinde şehirde şiddetli çatışmalar yaşandı. Bu ortamda Ocak 1945’te Raoul Wallenberg ortadan kayboldu. Akıbeti hakkında kesin bir bilgi olmasada en son hakkındaki casusluk iddalarıyla yüzleşmek üzere Sovyet komutanı General Malinovski’nin ofisine giderken görülmüştür. Bugün Sovyetlerin koruması altında öldüğüne inanılıyor.
Demir Haç ve Nazi zulümleri sonucu hayatını kaybedenlerin anıtlarını barındırmaktadır.
Budapeşte’de geçirdiği süre boyunca Wallenberg binlerce Yahudi’yi kurtarmıştır. Önemli insani yardım çalışmalarının şerefine, Macaristan ve Amerika Birleşik Devletleri de dahil olmak üzere birçok ülke tarafından kendisine onursal vatandaşlık verilmiştir. Aynı zamanda İkinci Dünya Savaşı sırasında yapmış olduğu hizmetleri onurlandırmak adına ABD ve Macaristan’da birer anıt bulunmaktadır. Raoul Wallenberg Holokost Anıtı Parkı, Budapeşte’deki Büyük Sinagog’daki bir avluda bulunmakta olup,
Yazımızın sonuna gelirken yine aynı dönemde Demir Haç Partisi milisleri tarafından Tuna Nehri kıyısında öldürülen Yahudiler için 16 Nisan 2005 tarihinde yapılan “Tuna Nehri Kıyısındaki Ayakkabılar” anıtını anlatan Tuna Nehri Kıyısındaki Ayakkabıların Trajik Hikayesi‘ne göz atmayı unutmayın.
0 Comments